Yaratıcı Kişi Olarak Sanatçı *
Hasip Pektaş,1987

Güzelliklere karşı içinde sonsuz bir sevgi taşıyan insan, yaşamına da sürekli güzel şeyler girsin ister. Çevresinde olan çirkinlikler ise onun güzellik özlemini daha çok arttırır. Sanatçılar güzelliklere karşı aşırı duyarlıdırlar. Duygusal yapıları, özellikleri ve yarattıkları eserleriyle toplumun diger fertlerinden farklılıklar gösteren bu kişileri tanımak, onları anlamayı kolaylaştırır.

Eflatun’un yüceltici tanımlamasına göre; “Sanatçı, iyi düzenlenmiş ya da eşitlik üzerine kurulmuş bir toplumun eksantrik bir ögesidir. O ayrıcalıklı biridir, çünkü beraberinde belirli sorunları taşıyan apayrı bir yaratıktır.” (Read 1981: 93)

Bazen bir renk, bir doku, bir ses veya bir olay sanatçıyı duygulandırıp, anılarını canlandırmaya yeter ve yaratma aşkıyla birlikte içini bir coşkunun, heyecanın sarmasına neden olabilir. Ve onu harekete geçirebilir. Bu yaratma eylemi içinde gördüklerini, duyduklarını oldugu gibi eserine aktarmayan sanatçı; olayları yalnız görerek, duyarak deil, yaşayarak sanat eserine dönüştürür. Eserleriyle bütünleşen yaratıcı kişi dogal olarak ona kendisinden farklı şeyler de katar, başkalıklar yaratır. Bir şeyin aslıyla tam anlamıyla ilgilenmezken benzeri olan bir sanat eserine hayranlık duyuyorsak sanatçısının buna kattıgı başkalıklardan dolayıdır. Bu nedenle sanat eserleri insanlar üzerinde büyük etki yaparlar.

Hangi konu olursa olsun sanatçı onu yaşayarak biçim-içerik süreci içinde sanat eserine dönüştürür. Van Gogh un yaptıgı, o zamana kadar hiç bir ressama konu olmamış Eski Papuçlar onları ayaklarında sürükleyerek yürüyen, yoksul, tükenmiş insanların acılarını yansıtabiliyorsa, sanatçısının eseriyle ortak yanlar taşımasındandır.

İnsanları böylesine etkileyen sanat eserleri acaba neye yarar? “İlkin kendisini yaratanı, sonra kendisini okuyanı, dinleyeni ya da seyredeni kurtarmaya yarar.” (Yetkin 1979: 59) Aslında sanat, psikososyal bir ilaçtır, kendisini yaratanı ve izleyeni tedavi eder.

Sanatçı niçin yaratır? Kimi zaman yoksullugu ve yalnızlıgı içinde, kimi zaman igneyle kuyu kazarcasına, soluyarak, öfkeyle, neden eserini yaratmaya çalışır? Onu bu işe iten nedir? Bu sorunun yanıtını büyük şair Paul Claudel in Jacques Rivier’e yazdıgı bir mektubundan dinleyelim: “Shakespeare’in ya da Dostoyevski’nin, Rubens’in ya da Tiziano’nun ve Wagner’in sanat için mi çalıştıklarını sanıyorsunuz? Hayır! Onlar ne pahasına olursa olsun, yüklerinden kurtulmak, canlı varlıkların agırlıgını dışarıya atmak için çalışıyorlardı.” (Yetkin 1979: 14)

Kurtarıcılıgı bakımından sanat eserini bir düşe benzeten Estetikçi Suut Kemal Yetkin; “Düş görerek, bilinç dışının baskısından kurtulan kişi eger sanatçı ise düş görecegine eser yaratarak bilinç dışının yogunlaşan baskısından kurtulabilir.” der. (Yetkin 1979: 18)

Sanatçı yaratma eylemi anında bazen sıkıntılar, sancılar içinde kıvranırsa da, sonuçta büyük bir sevinç duyar. Belli bir iç baskının etkisiyle eserini yaratan sanatçının psikolojisini Freud şöyle açıklar: “Sanatçı, son derece gürültülü olan içgüdüsel ihtiyaçları tarafından dürtülmekte olan bir kişidir; onurlandırılmak, güçlü olmak, zengin ve ünlü olmak ve kadına aşık olmak ister; fakat kendini bu hazları almaktan yoksun kılar.” (Read 1981: 108)

Yaratıcı bir kişi olarak üstün duyarlıkta olan sanatçının bazı özellikler taşıdıgını görürüz.

Meraklıdır, çevresinde olanları takip eder, olayları analiz edip onlardan sentezler yapar. İstün bir algılama yetenegine sahiptir.

Psikolojik açıdan özgür olmak ister, kendi bildigini yapar. Bagımsızdır.

Toplumun kişileri şekillendirmedeki kurallarına sık sık karşı gelir, uzlaşmacı degildir.

İlericidir. Bugünden çok yarını, kalıcı ve ölümsüz olanı düşünür.

Eserlerinde oldugu gibi iç dünyasında da bir uyum ve denge içindedir.

Enerjik bir yapıya sahiptir. Mizahı sever, sonsuz fantezileri vardır.

Disiplinlidir. Verimliligin disiplinli çalışmaktan geçtigini bilir.

Sanatçı, dogayı sadece gözleriyle degil, duyguları, düşleri, özlemleri ve kültürü ile görür.

Çok çeşitli eserler verecek, düşünceler ve duygular üretecek kadar üstün bir yetenege sahiptir. Yarattıgı eserler özgündür, şaşırtıcıdır. Önce insanları tedirgin eder, sonra alıştırır ve kendini benimsetir.

“Sanatçının dünyaya karşı duyarlıgı tüm yaşanmış deneyimden, sanat pratiginden, manevi konumundan, estetik seçiminden, heyecansal duyarlıgından, ilgilerinden, begeni ve ideallerinden, kısacası, yaratısından gerçeklik kazanan her şeyden kaynaklanır. Sanat eserine o eşsiz özgünlügü veren de kesinlikle bunlardır.” (Ziss 1984: 93)

Her sanatçı, içinde yaşadıgı toplumun yaşama biçiminin, gelenek ve göreneklerinin, dinsel inancın, siyasal ve ekonomik düzenin, teknolojik gelişmelerin, dogal çevrenin etkisi altındadır. Dogal ve toplumsal olaylardan duygularını, düş gücünü besleyenleri kavrar ve topluma olan tepkisini eseriyle yansıtır. Picasso’nun İspanya iç savaşını anlatan “Guernica” isimli eseri savaşa karşı politik bir tepkiyi yaratmıştır. “En Alttakiler” isimli romanıyla Almanya’da ki işçileri anlatan Günther Walraff, yöneticilerin harekete geçmesini, uygun olmayan şartlarda işçi çalıştıran bazı iş sahiplerinin cezalandırılmasını saglamıştır.

Sanatçının hayal gücü bilime de hizmet etmiştir. Jules Verne’nin 1850 yıllarında yazdıgı romanlar, zamanında yazarına deli denmesine neden olurken, bugün pek çok buluşa temel olmuş ve yazılanlar gerçekleşmiştir.

Sanatçı içinde yaşadıgı dogal çevrenin güzelliklerinden insanları haberdar eder, onlara yaşama sevinci aşılar, eserleriyle diger sanatçıların esin kaynagı olur.

“Sanatçı olabilmek için yaşantıyı yakalayıp tutmak onu bellege, bellegi anlatıma, gereçleri biçime dönüştürmek gerekir. Duyuş her şey degildir sanatçı için; işini bilip sevmesi, bütün kurallarını, inceliklerini, biçimlerini, yöntemlerini tanıması, böylece de hırçın dogayı uysallaştırıp sanat kurallarına uydurması gerekir.” (Fischer 1974: 8)

Sanatçı bir nehre benzer, yeteneklerini besleyen kaynaklarını tükettigi zaman yaratıcılıgı da kurur. Bu nedenle sürekli bilgi ve görgüsünü geliştirmesi gerekir. Uluslararası sanat gelişmelerini izlemesi, yaşadıgı çagdan haberdar olması gerekir.

Sanatçı küçük heveslere aldanmamalıdır. Yeteneginin, gençliginin, herhangi bir başarısına sıgınıp kalmamalıdır. Pohpohlanma, popüler olma tutkusundan kaçınmalıdır. Kolay olanı degil, zor olanı başarmaya çalışmalıdır.

Kaynakça:
Fischer, E., Sanatın Gerekliligi, Çev. Burç Evrim. Özgür Yay. İst. 1974.
Gençaydın, Z., Sanat Sosyolojisi. Yayınlanmamış Ders Notları. Ank. 1986.
Read, H., Sanat ve Toplum. Çev. Selçuk Mülayim. Umran Yay. Ank. 1981.
Sena, C., Estetik-Sanat ve Güzelin Felsefesi. Remzi Kit. İst. 1972.
Turani, A., Çagdaş Sanat Felsefesi. Varlık Yay. İst. 1979.
Yetkin, S.K., Estetik ve Ana Sorunlar. İnkılap ve Aka Kit. İst. 1979.
Ziss, A., Estetik. Çev. Yakup Şahan. De Yayınları İst. 1984.

* Kıyı Kültür ve Sanat Dergisi, Trabzon, Nisan 1987 Sayı: 3.